Alim ile İlgili Sözler

Alim ile İlgili Sözler

Alim; Arapça bilmek manasında olan “A-lime” kökünden türetilen bir kelimedir. Belli düzeyde bilgi birikimine sahip olan kimse, bilgin, ilim sahibi için kullanılan terimdir. İslami açıdan ise, Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerîm başta olmak üzere Resulullah’ın hadîslerini ve bütün sünnetini bilen, diğer İslâmî ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış kimseye denir.

Şimdi Allah dostları ve İslam büyüklerinin Alim ile ilgili sözlerini sizlere aktaracağız:

Ey Allah’ın kulları! Bir talebe yetiştirmek, bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe vârisü’l enbiya olursa! Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük, en muttakî âlimlerden öğreniniz. İlimle meşgul olan kişi ise dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor demektir. Câhilin âbidi de sofisi de hüsrandadır. – Seyyid Muhammed Raşid Erol (k.s.)

Bir alimin ruhsatlarla meşgul olduğunu görürsen, bil ki, ondan bir şey olmaz. Ruhsat ve te’villerle uğraşan bir âlimden asla hayır gelmez. Yani ulema, her sınıftan halkın kendilerine yöneldikleri şahıslardır. Hiçbir kimsenin, hiçbir hususta onların önüne geçmesi caiz değildir. Mücahede de mübalağa etmeden ve ihtiyatlı davranmadan hak yolda yürümek onlar için mümkün değildir. Ruhsatlar peşinde koşmak, mücahededen kaçan ve kendisi için hafif ve kolay bir yol arayan kimsenin halidir. Şeriat dairesinden çıkmasınlar diye ruhsat talep etmek avamın bir derecesi olarak kabul edilmiştir. Sırlarında ve ruhlarında semeresini bulsunlar diye mücahedeye sıkı bir şekilde devam etmek havassın derecesi sayılmıştır. Ulema havastır. Havastan olan bir kimse, avamdan olan bir kimsenin derecesine razı olursa, ondan hiç hayır gelmez.
Ayrıca ruhsat talep etmek, dinî emirleri hafifletmektir. Ulema, Hakk Te-âlâ’nın dostlarıdır. Dost dostun emrini hafifletmez, emrin en aşağı derecesini tercih etmez. Belki o bu konuda ihtiyata riayet eder. – İmam-ı Şafiî (k.s.)

Gerçek âlimler; insanlara, ana-babalarından daha hayırlıdırlar. Zira anne ve baba, çoğu zaman çocuklarını yalnız dünya tehlikelerinden korurlar. Dünyevî geleceklerini hazırlarlar. Âlimler ise, insanları âhiret azabından korurlar, uhrevi istikballerini hazırlarlar. – Yahya bin Muaz (k.s.)

İlmi ile amel etmeyen âlim, başkalarını giydirdiği halde kendisi çıplak olanın iğnesi gibidir. – İmam-ı Gâzeli (k.s.)

Söyleyen ama yapmayan, dünyaya değer vermezliğe çağırdığı halde harıl harıl mal yığan, ondan bundan çekip aldığı halde dünyayı terkedin diyen, yamuk yumuk iş yaptığı halde herkesi kaliteli işe davet eden adamdan uzak dur. -Cüneyd-i Bağdadî (k.s.)

Gerçek alim, Allah’ın rahmetinden ümit kestirmeyen ve halkı, O’nun azabından emin kılmayan, Allah’a isyan edebilecek konularda insanlara ruhsat vermeyen ve Kur’an-ı bırakıp başka bir şeyden medet ummayan kişidir. İlimsiz ibadette, anlamaksızın çalışılan ilimde ve düşünülmeksizin yapılan okumada hiçbir hayır ve bereket yoktur. – Hz. Ali (k.v.)

İlim öğreniniz! Çünkü âlimle talebe ecir de denktir. Bu ikisi dışındaki insanlarda pek hayır yoktur. – Ebû Derdâ (r.a.)

Kim ilmini birisinden gizlerse veya ilimden ücret alırsa, o ilim ona hiç fayda vermez. – Hz. Hüseyin (r.a.)

İnsanlar üç kısımdır: Âlimler, fakirler (Dervişler), emirler (yöneticiler). Ulema bozulunca taat da bozulur, fukara bozulunca ahlâk da bozulur, Ümerâ bozulunca geçim yolları da bozulmuş olur. Emirlerin bozulmaları halkın maişetinin ve kazançlarının bozulmasına sebep olur. Âlimlerin bozulması taatın ve şeriata sıkı bir şekilde bağlanma halinin bozulmasına yol açar. Ve bu hususlar halk için karmakarışık olur. Dervişlerin bozulması ile halkın huyunun bozulmasına vesile olur, imdi sultanların ve devlet adamlarının bozulmaları cevr ve zulüm ile, ulemanın bozulması tamahkârlık ile, fakirlerin bozulması da riya ile olur. Sultanlar, âlimlerden yüz çevirmedikçe bozulmazlar; âlimler, sultanlarla içli dışlı olmadıkça fesada maruz kalmazlar. – Ebu Bekir Verrak (k.s.)

Mücahede içinde otuz sene çalıştım. Benim için ilimden ve ilme tabi olmaktan daha çetin olan bir şey görmedim. – Bayezid Bistami (k.s.)

Biz, öyle kimselere yetiştik ki, onlar Kur’ân ayetlerini onar onar öğreniyorlardı. Öğrendikleri bir on âyetin ihtivâ ettiği bilgilerle amel etmedikçe, bunları hayatlarında uygulamadıkça; diğer on âyete geçmezlerdi. – Abdurrahman es-Sulemî (k.s)

Zühd ve fıkıhla ilgili ilimleri bırakarak sadece kelâm ilmiyle iktifa eden kimse zındık olur! Fıkıh ve kelâm bilgilerini bırakarak sadece zühd ile iktifa eden kimse, bid’atçı olur! Zühd ve kelâm ilimleriyle ilgilenmeksizin sadece fıkıh ilmiyle yetinen kimse de, fasık olur! Hepsini bir araya getiren kimse ise kurtuluşa erer!… – Hâtem’ül-Esam (k.s.)

Zühd ve takvâ meziyetlerine sahib olmayan bir âlim, zamanın insanları için cidden bir azâb ve fitnedir! Ey âlim geçinenler! Evleriniz Kisrâ’nın sarayı gibi, ahlâkınız şeytanın hoşuna gidecek bir seviyede! Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) ahlâk ve sireti nerede? – Yahya bin Muâz (k.s)

Yaptığı amellerin kendisini Cehennem azâbından kurtarıp, Allahû Teâlâ’nın rızâsına kavuşturacağını zanneden kimse, büyük hatâ etmiştir. Allahû Teâlâ’nın fadlı ve ihsânı ile kurtulabileceğini düşünen kimseyi, Allahû Teâlâ rızâ makamlarının en sonuna ulaştırır. – Abdullah bin Muhammed Mürteiş (k.s)

Müstehabları yapmakta gevşek davranan, sünnetleri yapamaz. Sünnetleri yapmakta gevşek davranmak, farzların yapılmasını zorlaştırır. Farzlar da gevşek davranan da marifette, Allahû Teâlâ’nın rızâsına kavuşamaz. – Abdullah bin Mübarek (r.a.)

 



YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.